Перевод: со всех языков на русский

с русского на все языки

üzerinde kalmak

См. также в других словарях:

  • üzerinde kalmak — 1) mal veya iş, artırma sırasında bir kimsenin olmak Hasılı ne yaptı yaptı, elektrikli süpürge üzerinde kaldı. H. Taner 2) istenmeyen şey birine yüklenmek, sorumluluğuna bırakılmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • üzerinde — zf. 1) Üstünde Donanan minareler sanki yolun üzerinde yakılan meşalelerdir. R. E. Ünaydın 2) ... ile ilgili, üzerine Hacı Ömer in hatırı için gecelerce başımı soğuk su ile ıslatarak kitaplar üzerinde çalıştım. R. N. Güntekin Birleşik Sözler ütüsü …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • boynunda kalmak — bir sözü iletmediği veya birine ödenecek parayı ödemediği için üzerinde borç kalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bekçi kalmak — koruyucu, gözcü, denetleyici olarak beklemek Yıkılan o saltanatlar üzerinde bir kandil gibi artık sonsuzluğa dek bekçi kalacaktı. R. E. Ünaydın …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • minnettar kalmak — birinden görülen iyiliğe karşı teşekkür duygusu beslemek Kendine minnettar kalan ahalinin elleri üzerinde geziyor. Ö. Seyfettin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yersiz yurtsuz kalmak — 1) barınacak bir yeri bulunmamak, oturacak yeri olmamak Dünya üzerinde yersiz yurtsuz kalmış iki arkadaş. R. H. Karay 2) bütün varlığını yitirip çok zor durumda olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kâğıt üzerinde (veya üstünde) kalmak — (bir iş) yapılması düşünülmüş olduğu hâlde yapılmamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dayanmak — e 1) Bir yere yaslanmak, kendini dayamak Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor. M. Ş. Esendal 2) nsz Kullanılışı uzun sürmek, dayanıklı olmak Bu kumaş çok dayandı. 3) Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kuru — sf. 1) Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı Yanakları kuruydu fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı. H. E. Adıvar 2) Yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan Kuru çöl. Kuru tepeler. 3) Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • oturmak — e 1) Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu. S. F. Abasıyanık 2) nsz Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak Bakın, hikâye zordur, acımasız ve… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»